‘Fizyolojik açıdan, sporda performans artışını sınırlayan en önemli etkenlerden biri, ?kas yorgunluğu? olarak adlandırılan, tekrar tekrar yoğun bir biçimde çalıştırılması sonucu kasların işlevlerinde görülen azalma. Kreatin takviyesi, karbonhidrat yüklemesi ve yüksek irtifada antrenman yapmak gibi, sporcuların performanslarını artırmak için başvurdukları yöntemlerin çoğu, kas yorgunluğuna katkısı olan etmenleri hedef alıyor. Sporcuların, çalıştırıcıların ve spor yorumcularının birçoğu, kas yorgunluğuyla laktik asit birikmesinin (glikojenin anaerobik yolla parçalanmasından kaynaklanır) eş anlamlı olduğunu sanıyorlar. Ancak, laktik asitin kas yorgunluğunda ne kadar önemli olduğu incelenmeye değer. Yapılan araştırmalar, laktik asitin yorgun kasların performansına yararlı etkilerinin olduğunu gösterdiler. Thomas H. Pedersen ve arkadaşları, farelerden alınan kas lifleri üzerinde, laktik asitin chloride iyon kanallarının etkinliğine etki ettiğini; bunun da kasların kasılması için gerekli aksiyon potansiyelinin sürmesini sağladığını gösterdiler. Kaslarda laktik asit birikmesinin kas yorgunluğuna katkısının olduğu düşüncesi ilk kez 1929 yılında A. V. Hill tarafından ortaya atılmış. Daha sonra, laktik asit birikimine bağlı olarak kaslarda hücre içindeki asit oranın artmasının (asidoz), kasın kasılma proteinlerinin kuvvet üretimini engellediği gösterilmiş. Ancak, bu ilk araştırmalardan bu yana, laktik asitin kas yorulmasındaki önemi konusunda kuşkular da yok değil. Örneğin, ?miyofosforilaz? enzimi eksikliği görülen insanlarda glikojen parçalanamıyor ve laktik asit birikmesi gerçekleşmiyor; ancak, bu kişilerin kasları normalden daha hızlı yoruluyor. Oda sıcaklığında ya da daha düşük sıcaklıklarda asidozun kasılma proteinleri üzerinde doğrudan yaptığı depresan etki, beden sıcaklığında azalır. Yalıtılmış kas lifleri üzerindeki araştırmalarda, kas hücreleri istemli olarak asidikleştirildiğinde, yorulma hızının değişmediği görülmüş. Son birkaç yıldır yapılan araştırmalar, kaslarda asidozun etkilerinin daha iyi anlaşılmasını sağladı. Hücrelerin içindeki ve dışındaki asidozun, kasların performansına etkisinin çok karmaşık olduğunu artık biliyoruz: Glikojenin anaerobik olarak parçalanmasıyla ortaya çıkan laktik asit, etkin kaslar açısından ATP üretmenin verimsiz bir
yolu. Hücre içindeki asidozun artması, kasılma proteinlerinin yanı sıra, hücre içindeki proteinlerin birçoğunu da etkiliyor olmalı. Ancak, bu proteinlerden hangilerinin kasların kasılmasında önemli rol oynadığını henüz bilmiyoruz. Laktik asit, hücrenin dışında asidoz yaratan laktat taşıyıcı proteinler aracılığıyla kas hücrelerinden dışarı taşınıyor. Bunun, sporcuların yaşadığı acı veren kas yorgunluğu duyumlarına katkıda bulunduğu sanılıyor. Kana karıştığında, laktat, öteki dokularca da metabolize edilebilir; solunum ve dolaşım sistemlerinin düzenlenmesinde rol oynayabilir. Kas yorgunluğun, kas hücrelerinde farklı bölgelerde birçok kaynağı olabilir. Kas metabolizmasının öğelerinin çoğu (laktik asit, glikojen, fosfocreatin, inorganik fosfat, ATP, Kalsiyum, Sodyum, Potasyum), yorgunluk durumunda değişir. Bu öğelerin her biriyle ilgili hangi proteinlerin etkilendiğini ve bu proteinlerin kasların kasılmasını nasıl etkilediğini bilmek gerekiyor. Kasların etkinliğinde çoklu hücre değişimlerinin etkisinin, canlılar üzerinde incelenmesi de önemli. Bu konulardaki çalışmaları izleyen sporcular ve çalıştırıcılar, çalışmalarını yeni bulgulara göre yeniden şekillendirerek performanslarını artırma şansına sahip olabilirler.
Allen, D.& Westerblad, H.
‘