Doping

Doping, İnsanoğlu bazı konularda egolarını yenememektedir. Bu konulardan birisi de “kazanma arzusu”dur. İnsanoğlu kazanma uğruna tüm etik değerleri ve sağlığını bir kenara bırakarak çeşitli yollara başvurmaktadır.

1-Doping nedir?

Sporcunun performansını artırmak amacıyla ; vücuda verilmesi gereken maddelerin çeşitli yollarla vücuda verilmesine doping denir.Burada genelde sentetik malzemeler kullanılır. Bunlar doğal besin kaynaklarından alınamayan ve organizmanın üretemediği maddelerdir.Bu maddeler organizmada çeşitli uyarılara yol açmakta ve sporcunun rakiplerine karşı çeşitli avantajlar sağlamaktadır.

2-Doping sözcüğünün etimolojik tanımı nedir?

« Doping » sözcüğü ilk kez XVII.yy.’da Amerika Kolonilerinde ortaya çıkmış bir kelimedir. Kuzey Amerika kıtasında 1626’da Hollandalı göçmenlerin kurdukları « Yeni Hollanda Şirketi » ile Manhattan adasını satın alırlar ve yeni Başkentlerini kurarlar : New Amsterdam (günümüzün New York’u). Bu kentin ilk binalarının inşasında çalışan işçilere verilen günlük kumanyanın ana yiyeceğinin, yerel lehçede adına « doop » dedikleri bir çeşit çorba olduğu, dönemin kayıtlarından saptanmıştır. İçindekilerin neler oldukları tam olarak bilinmemekle beraber, çalışanlara dirilik veren ve yorgunluklarını alan etkide bulunduğu söylenir. Belki Guaranis kızılderililerinin kullandıkları « paraguay çayı denilen bitki » ana maddesinden oluşuyordu ; ancak kesin olan, içenler üzerinde uyarıcı etkide bulunduğu ve bu nedenle XVII.yy.’ın Amerika göçmeni beyazları tarafından çok kullanıldığıydı. Fakat bir süre sonra bir takım ani ölümlere neden olduğu, toksik madde içerdiği kuşkusuyla yasaklanmıştı.
Doping sözcüğüne verilen ikinci anlatım ise, 1964’de L. Prokop tarafından ortaya atılmıştır. Bu yazara göre « dope » Güney Afrika’da Bantous yerlilerinin dinsel törenlerinde kullandıkları kuvvetli bir alkollü içkinin adıydı, ve XVIII.yy. sonlarında buradaki Hollanda kökenli beyazları oluşturan Boers’lerce geliştirilen bir içkiye adını vermişti.

Öyle veya böyle, kesin olan « doping » kelimesinin anglo-sakson kökenli olduğu, mutlaka « doop » veya « dope » sözcüklerinden birinden türetilmiş olduğudur. İlk kez 1903’de kullanılmaya başlanmış ve İngiliz bilimsel yazılarında 1931’den itibaren de « uyarıcı- stimulant» sözcüğünün yerini aldığı görülmektedir. Doping’in Fransızca karşılığı 1921 yıllarında « dopage » diye türetilmiştir. Bu yıllarda sözcük artık, ansiklopedi ve sözlüklere girmeye başlamış ve karşılığında ilk anlatımları, tanımlamaları yapılmaya çalışılmıştır.

3-Doping kavramının tarihsel gelişimi nedir?

Doping hakkında araştırılma yapılması önerisi ilk kez, 1960 Roma Olimpiyatları sırasında cereyan eden Psiko-Ergo-Farmakoloji Uluslararası Kongresinde ortaya atılmış, ve 1962’de organize edilen iki yuvarlak masa toplantısı sonrasında, 26-27 Ocak 1963’de Fransa’da toplanan bir bilimsel Kongrede Doping’in ilk tanımının yapılmasına çalışılmıştır. Bu ilk tanıma göre :

” Doping bir sporcunun fizyolojik hazırlanması değildir. Bu hazırlanma yaşamsal önemdedir ve tıbbi kontrol altında yapılmalıdır. Bir yarışma hedeflenerek veya bir yarışma sırasında, verimi arttırmaya yönelik, sport etiğine aykırı ve sporcunun beden veya ruh sağlığına zarar verebilecek, her türlü madde veya yöntem uygulamaları DOPİNG addedilir. ”

Bu ilk tanım, halen geçerli olan Doping tanımının da bütün unsurlarını içermektedir. Bununla birlikte Avrupa Konseyi’nin Kasım 1963’de Starsbourg ve Madrid’de yaptığı iki toplantıda yeniden ele alınmış ve geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu toplantıda sırası ile Avusturya, Danimarka, İspanya, İtalya, Hollanda ve İngiltere kendilerine uygun gelen Doping tanımlarını tartışmaya sunmuşlardır. Bu toplantıda ülkemiz açısından bize ilginç gelen nokta, daha 1963 yılında doping hakkında organize edilen bu ilk diplomatik nitelikteki kongreye Türkiye kendi DOPİNG tanımını sunmak suretiyle aktif katılımda bulunmuş olduğudur. Avrupa Konseyi arşiv kayıtlarına göre Türkiye’nin 1963 yılında DOPİNG hakkındaki tanımı şu şekildedir :

” DOPİNG MADDESİ, PERFORMANSI YÜKSELTEN BİR TÜR FARMAKOLOJİK UYARICIDIR. “

Uzun tartışmalardan sonra Avrupa Konseyi, devletlerin sundukları biri birlerine yakın veya uzak tanımları değerlendirerek doping hakkında şu tanımı karara bağlamıştır : ” Doping, bireyin bir yarışmaya katılımı nedeniyle ve yapay ve haksız şekilde performansını arttırmak amacıyla, organizmaya yabancı fizyolojik maddelerin, herhangi bir yöntemle yüksek dozda ve anormal yollardan, sağlıklı bir kişiye uygulanması veya kendisi tarafından kullanılmasıdır. ”

1964’de Tokyo Olimpiyatları münasibetiyle toplanan bilimsel kongre yukarıdaki tanıma şu paragrafı ilave etmek gereğine karar vermiştir :

” Bir yarışmaya katılım sırasında, niteliği, dosajı veya uygulama şekliyle, bir sporcunun yapay ve haksız şekilde performansını arttıracak bir tıbbi müdahele zorunluluğu doğarsa, bu dahi doping addedilmelidir. ”

Sonrasında, 1965 yılından itibaren Devletler ilk yasal doping tanımlarını yapmaya başlarlar. Diğer bir ifade ile « doping ile mücadele ulusal yasalarını » kabul ederler. Bu bağlamda Belçika : Nisan 1965, Fransa : Haziran 1965’de doping ile mücadeleyi yasal düzenleme altına almıştır. Bu kanunların çıkartılması, ve özellikle bunlara bağlı yönetmeliklerin ve ekli yasak madde – ilaç listelerinin kabulü ile doping kavramı, tanımı akademik kongre çalışmalarını aşarak somutlanmış ve yasaklar ile cezalar içeren bir hukuk düzenine kavuşmuştur.

Ancak bir yandan doping ile mücadele yasal bir düzenlemeye ulaştırılırken, hemen karşısında bu mücadelenin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı olduğunu iddia eden zıt görüşlüler de ortaya çıkmıştır. Bu karşıt görüşlere ve doping ile mücadelenin yersiz olduğunu ileri sürenlere rağmen 1967’de Uluslararası Bisiklet Federasyonu kendi doping tanımını ve yasaklı maddeler listesini tanzim eden ilk uluslararası teşkilat olmuştur.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki doping ile mücadelenin sadece sporcuların kullanımları ile sınırlı bırakılmaması gerektiğini ve bu mücadelenin sporcular dışındaki bireylere de, özelikle çalışanlarla öğrencilere de genişletilmesi gerektiğini savunan görüş sahipleri de mevcuttur.

1970’li yılların sonunda sağlık meslek erbabı, spor dünyası ve diğer teşekküller tarafından oluşturulmuş yüze yakın doping tanımı biribirleri ile kesişmekte, birbirlerini tamamlamakta ve bazen de birbirlerine zıtlıklar ortaya koyar hale gelmişlerdi. Bu durum karşısında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1984 yılında dopingin basitleştirilmiş bir tanımını yapmak ihtiyacını duymuştur. Avrupa Konseyi’nin bu tanımına göre :

“Sporda doping, yetkili spor teşkilatlarının kurallarına aykırı şekilde, bunların yasaklamış olduğu madde veya madde sınıflarını kullanmaktır. ”

Bu tanımlamadan iki yıl sonra Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) de nihayet şimdiye kadar yapılmış tanımlamalara oldukça yakın, kendi tanım ve yasaklı maddeler listesini kabul etmiştir. Aynı dönemlerde Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) gibi sporun çok önemli kuruluşları da kendi doping tanım ve yasaklı maddeler listelerini saptayarak bu alanda etkin bir mücadeleye girişmişlerdir. Fakat bu kez de ortaya çok farklı yasaklı maddeler listeleri ortaya çıkmış ve uygulanır olmuştur. Bu durum da farklı disiplinlerdeki sporcular arasında bir haksızlık, adaletsizlik duygusu yaratmıştır ; zira bir sporda doping olarak nitelenen ve cezalandırılan bir madde bir başka sporda serbest kalmıştır. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse ABD’de NBA de dopingli bir sporcu çok ağır bir cezaya çarptırılmakta : hayat boyu ihraç edilmekte ve fakat bu cezaya maruz yasaklı madde listesi de o denli kısa tutulmaktaydı : sadece kokain ve eroin. Zaman içerisinde Devletler doping ile mücadeledeki yasal düzenlemelerini yeniden, günün şartlarına uygun şekilde ele almışlar ve örneğin Fransa 1965 tarihli kanununu 1989’da yenilemiştir. Yine 1989’da Avrupa Konseyi de doping tanımını yeniden ele almıştır. Bu yeni düzenlemesinde doping şöyle tanımlanmaktaydı : “Bu sözleşme uyarınca

a) Sporda dopingden anlaşılan, sporculara uygulanan veya bunlar kullanılan farmakolojik madde sınıfları veya metodlarıdır;
b) Farmakolojik madde sınıfları veya metodlarından anlaşılan, yetkili uluslararası spor teşkilatlarınca yasaklanmış ve bu alanda tanzim edilen listelerde bulunan farmakolojik madde sınıfları veya metodlarıdır;
c) Sporcudan anlaşılan, organize spor faaliyetlerine düzenli şekilde katılan her iki cinsiyetten bireylerdir ”
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)de tanımını geliştirmek ihtiyacını duymuş ve 1999’da Lozan’da toplanan [Sporda Doping Dünya Konferansı (2-4 Şubat 1999)]’ndan şu yeni tanım çıkmıştır: ” 1. Sporcunun sağlığı için tehlikeli olabilecek ve/veya performansını iyileştirebilecek bir madde veya metodun kullanılması, 2. sporcunun organizmasında, bu KOD’a aykırı bir maddenin bulunması veya bir metodun uygulandığının saptanması doping olarak nitelenir. ”

4-Neler doping maddesidir?

Doping ile ilgili çalışmalar çeşitli kurumlarca yapılmaktadır.Bunların en üst düzeyi IOC’nin(International Olympic Commite/Uluslararası Olimpiyat Komitesi)tıp komisyonudur.Bu komisyon çeşitli dönemlerde ,çeşitli doping listeleri yayınlar.Ülkemizde de bu komisyon tarafından akredite edilmiş bir doping araştırma merkezi vardır. Türkiye Doping Kontrol Merkezi adındaki merkez,Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’ndedir

5-Doping neden zararlıdır?

Dopingin spor sahalarında etik kurallarındaki eşit koşullarda yarışma ortamını bozmasının dışında ,insan organizması üzerine olumsuz etkileri vardır. Doping insan vücudu üzerine olumsuz etkileri,bir dönemler Alman bilim adamlarının ortaya attığı otomatik savunma mekanizması teorisi ile değerlendirilmiştir.Burada kullanılan doping maddeleri ile insanın istemli olarak devreye sokamadığı rezerveler devreye girmektedir.Otomatik savunma mekanizması teorisine göre doping alımı sonucunda organizmanın bilincinin ve isteminin dışında bir zorlaması oluşmaktadır.Bu zorlama,alınan maddenin ölçüsüne ve vücudun dayanma gücüne göre sonu ölümle sonuçlanan dramatik tablolar yaratabilir. Günümüzde yapılan araştırmalarda doping maddelerinin grubuna göre insan vücuduna verdiği çeşitli zararlar ortaya çıkmışır.Bunlara kısaca değinirsek,örneğin amfetamin grubu maddelerin alınması,organizmanın yorgunluk duygusunun ortadan kalkması sonucu belirli bir ekonomi kaybı olur.Dinlenme kapasitesi belirgin oranda düşer.Taşikardi (çarpıntı) Yüksek tansiyon,aşırı terleme kas tonusunda (geriminde) artış,sinirlilik,sindirim bozukluğu ve cinsel fonksiyonlarda bozulma ortaya çıkarır.Kas yapıcı diye de tanımlanan anabolizan grubu maddelerin alınması sonucunda da iskelet,karaciğer,böbrek,cinsel organlarda ileri derecede tahribata yol açar.