‘SPOR PSİKOLOJİSİ ve SPOR PSİKOLOĞU’

‘Egzersiz ve spor psikolojisi şu anda, pek çok farklı bakış açısı nedeni ile doğasının kolayca açıklanamayacağı bir alan gibi görünmektedir. Bu karmaşıklık sadece kavramsal tanımlamalardan değil, aynı zamanda spor psikoloğunun üstlenmesi gereken rollerden de kaynaklanmaktadır. Pek çok yazar spor psikolojisine ilişkin olarak farklı tanımlar yapmıştır. Bu tanımlar, spor psikolojisini spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı şeklinde ele alma ile ilgili olarak değişiklikler göstermektedir. Alderman spor psikolojisini "sporun insan davranışları üzerine etkisi" şeklinde açıklarken; Gill "spor ortamında insan davranışları ile ilgili sorulara yanıt bulmaya çalışan spor ve egzersiz biliminin bir alt alanı" olarak açıklamaktadır. Bunlara karşın Cox "psikoloji ilkelerinin spor ortamına uygulanmasını içeren bir alan olarak", Singer ise "spor branşlarına ve spor ortamına uygulanan psikoloji bilimi" olarak tanımlamaktadır.

Spor psikolojisi, gelişimsel spor psikolojisi, psikofizyolojik spor psikolojisi ve bilişsel spor psikolojisi gibi alt alanlara bölünmeye çalışılmıştır. Bu karmaşa nedeni ile , Dishman gibi bir kısım spor psikoloğu, kaçınılmaz olarak spor psikolojisinin kimlik krizi içinde olduğunu belirtmişlerdir.

Spor psikolojisini kavramsallaştırabilmek için bu çerçevede spor olgusunu açmak yararlı olacaktır. Günümüzde spor iki farklı biçimde ele alınmakta ve işlev görmektedir. Bunlardan Elit Spor denilen performans sporu, var olan performansı aşmak amacı ile yapılır ve müsabaka kazanmanın temel olduğu yaklaşımı temsil eder. Spor bu biçimi ile ulusal kahramanların yaratılması, tüm dünyanın tanıdığı süper yeteneklerin oluşması ile "daha hızlı, daha yükseğe, daha kuvvetli" ilkesine ulaşmaya çalışır. Diğer yaklaşım biçimiyle Rekreasyon Sporu, bireylerin kendilerini yeniden yaratmalarını, sağlıklarına kavuşmalarını, yaşam kalitelerini yükseltmelerini ve yabancılaşmadan kurtulmalarını sağlamak amacı ile yapılan "herkes için spor" sloganında kristalleşen spor anlayışıdır.

Spor bugünkü yapılış biçimine, ilk toplumlardan modern toplumlara doğru olan değişim içinde yaşam biçimi olma, estetik ve fizik güzellikleri yakalama, elitlere eğlence kaynağı olma, savaşlara hazırlanma, soğuk savaşın aracı olma gibi bir kısım aşamaları geçerek gelmiştir. Bu değişim içinde spor, 20. yüzyıldan başlayarak, bilimsel çalışmalara açılmış, değişen toplumsal koşullar nedeniyle ekonomik bir yön kazanmaya başlamıştır. Bilim adamları, daha iyi sporcu yetiştirme ya da toplumsal yaşam içindeki rekabet ve ilerleyen teknik yaşama uyumu sağlama çabasının yanı sıra, insanın yaşam kalitesini yükseltebilme, stres ve depresyon ile başa çıkabilmesine yardımcı olma amacıyla da çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Başlangıç yıllarında spor egzersizi, spor biyomekaniği, spor hekimliği gibi alanlarda çalışmalar yapılmış ama sonra sporun gelişen ve büyüyen yapısı nedeniyle spor psikolojisi, spor sosyolojisi, spor pedagojisi, spor felsefesi gibi alanları da içine alan ve spor bilimleri adı verilen yeni bir bilim dalının oluşumu başlamıştır.

Sporun günümüzde, ekonomik yanı ile de ihmal edilemez bir fenomen olduğu açıktır. Spor, izleyeni, sağlık için spor yapanı ve yarışan sporcusu ile gerek reklamlardan, gerek basından, gerekse de sanayici ve yatırımcılardan büyük destek alarak olağanüstü bir ekonomik ivme kazanmış görünmektedir.

Spor bu denli büyük bir kurum olma yolunda ilerlerken, kaçınılmaz biçimde içine bilim adamlarını da alıp kendine özgü bir bilim dalının doğmasına yol açmıştır. Spor psikolojisinin egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olduğunu ileri süren beden eğitimi kökenli spor psikologları, psikoloji, fizyoloji, anatomi, biyomekanik ve sosyoloji gibi disiplinlerin spor ortamına uygulanması üzerinde değil, bu alana ilişkin bir kısım kavram üzerinde çalıştıklarını belirtmektedirler. Aynı düşünceyi paylaşan Gill, Dishman, Morgan gibi bir kısım uygulamacı, spor psikolojisinin spor biliminin bir parçası olduğunu desteklemektedir. Kimi araştırmacılar ise spor ve egzersiz bilimini çok disiplinli bir alan olarak ele alıp, bu alanı oluşturan alt alanların kuram ve kavramlarının birbirinden ayrılabileceğini belirtmektedir. Spora özgü olguları anlayabilmek için spor ve egzersiz biliminde yer alan diğer disiplinlerden gelecek bilgiye de gereksinim olduğunu öne süren araştırmacılar vardır. Psikoloji kökenli uygulamacılar ise, spor psikolojisinin kullandığı kuramların psikoloji kökenli olduğunu, psikolojinin kendine özgü kavramlarının bu alanda kullanıldığını ve sporcuya müdahale için klinik ya da psikolojik danışmanlık türünde bir eğitime gereksinim olduğunu ileri sürmektedirler.

Spor psikolojisi ister psikolojinin, ister egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alınsın, her ikisinde de varılan nokta önemlidir; ancak bakış açısı kişinin çalışma alanını belirlemektedir. Örneğin; spor psikolojisi, psikolojinin alt alanı olarak ele alınırsa spor ve egzersiz psikolojisinin kuramlarının ve ilkelerinin uygulanması önem kazanır. Egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alındığında ise genellikle spor ortamındaki davranışların belirlenmesine ve açıklanmasına odaklanılır.

Spor psikolojisi görüldüğü gibi ya egzersiz ve spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı olarak ele alınmaktadır. Bunu daha net olarak ortaya koyabilmek için spor psikologunun rolü ve niteliğini de gözden geçirmek gerekecektir. Spor psikoloğunun iki ana rolünden bahsedilebilir. İlki akademisyen ve araştırmacı rolü, diğeri ise uygulamacı rolüdür.

Nideffer ve arkadaşları, spor psikoloğunun uygulamacı rolünün, performansı geliştirici programlar üretmek, psikolojik değerlendirme tekniklerini kullanmak, bunalımı önleyici servis hizmetleri vermek, antrenörler ve sporla doğrudan ilgili olan diğer kişiler için programlar geliştirip, danışmanlık hizmetleri vermek olduğunu belirtmektedirler. Bull?a göre spor psikoloğunun uygulamacı rolü performansı arttırmak ve takım içinde iyi bir havanın yakalanmasına yardımcı olmaktır. Spor psikoloğu bu rolü ile sporculara müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başa çıkma stratejilerini öğretmeli, konsantrasyonu geliştirmeli, takımın güdülenme düzeyini yükseltmeli ve güdülenmenin devam etmesini, kendine güvenin artmasını sağlayabilmelidir.

Yine spor ortamlarında hızla artan bir kısım klinik problem söz konusudur. Alkol ve ilaç kullanımı, ilişki bozuklukları, yeme bozuklukları ve şiddetli depresyon gibi durumlara müdahale edebilmek için spor psikoloğunun klinik psikoloji eğitimi alması söz konusudur. Bull, klinik eğitim almış spor psikoloğunun rolünün çok belirgin olmadığını ileri sürmektedir. Tüm spor dallarındaki sporcuların zihinsel nitelikli çalışmalardan daha fazla yararlandıklarını, buna karşın klinik yardım isteyenlerin sayısının çok az olduğunu bu nedenle daha az klinik eğitimli psikoloğa gereksinim olduğunu ileri sürmektedir. Heyman ise spor psikologlarının sadece normal popülasyonla çalışmadıklarını aynı zamanda duygusal bozuklukları, yeme ve ilaç kullanma gibi sorunları olan sporcular ile de uğraştıklarını belirtmektedir. Anshel tüm spor ortamındaki müdahaleler düşünüldüğünde klinik ya da psikolojik danışmanlık eğitimi almış spor psikologlarına gereksinim olduğunu; müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başa çıkabilme yollarının ya da pek çok bilişsel sürecin, klinik psikoloji eğitimli bir uzman tarafından uygulanmasının daha doğru olduğunu belirtmektedir.

Son yıllarda ise, spor psikoloğunun bu iki rolünün birbiri içine geçebileceği şeklinde görüşler de ortaya atılmıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Olimpiyat Komitesi (U.S.O.K.) ve Amerikan Psikologlar Birliğinin (A.P.A) ortak yürüttükleri bir tarama çalışması sonucunda, spor psikologlarının rolü üç başlık altında toplanmıştır. Danışmanlık rolü, eğitimci rolü ve araştırmacı rolü.

Spor psikoloğunun rolleri arasında, araştırmacılık çok küçükmüş gibi görünmesine karşın önemlidir. Araştırmacı spor psikologları, sporda davranış ve performansı etkileyen faktörleri araştırmaktadırlar. Bu çalışmalar kimi zaman laboratuvarda kimi zaman spor salonlarında kimi zaman da müsabakaların yapıldığı ortamlarda ya da soyunma odalarında yapılmaktadır. Bunun için de pek çok araç ve gerece gereksinim duyulmaktadır. Bu araçların önemli bir bölümü genel ya da klinik psikolojinin kullandığı araçlardır. Spora özgü olarak geliştirilmiş araç sayısı ise henüz çok azdır.

Spor Psikolojisinin Araştırma Yöntemleri
Spor psikoloğunun araştırmacı, eğitimci ve danışman rollerini yerine getirirken ne tür bilimsel yöntemler kullanacağı sorusu uzun zamandır tartışılmaktadır. Başlangıçta sosyal psikolojinin kendine özgü araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Morgan (1980) bunu "spor psikolojisinin, genel psikolojiye paralel yöntemler kullanması kaçınılmazdır" şeklinde açıklamaktadır. Spor psikolojisinin genel gelişim çizgisine bakıldığında da 1950-1965 yılları arasında daha çok kişilikle ilgili çalışmalar yapıldığı, bunun da genel psikolojide o yıllar arasında moda olan treyt yaklaşımı ile uyum içinde olduğu görülebilir. Daha sonraki on yıl içinde sosyal analiz yaklaşımları çerçevesinde genel psikolojinin ya da sosyal psikolojinin bir kuramı ele alınarak bunun spor içinde uygulanması şeklindeki çalışmalar ön plana çıkmıştır. 1970?lerden günümüze doğru gelen çalışmalarda ise psikolojinin ve sporun öncülerinden etkilenilmiştir. İso-Ahola ve Hatfield, spor psikolojisinin bu süreçler içinde kendine özgü araştırma yöntemleri oluşturma çabası içine girdiğini bunun sonucu olarak iki başlık altında toplanabilecek araştırma yöntemleri saptadığını belirtmektedir. Bunlar; deneysel araştırmalar (laboratuvar deneyleri ve alan deneyleri) ile deneysel olmayan araştırmalar.

Spor psikolojisi bu yöntemler aracılığı ile üç uygulama alanı başlatmıştır. Bu alanlar, performansı arttırma, öğrenmeyi hızlandırma ve performansın önündeki psişik engelleri ortadan kaldırma uygulamalarıdır. Performansı arttırma uygulamaları, sporcu kişiliği ile ilgili olarak yapılan çalışmaları, güdüleme uygulamalarını, konsantrasyon ve dikkat çalışmalarını, özel müsabaka stratejilerini vb. kapsamaktadır. Öğrenmeyi hızlandırıcı spor psikolojisi uygulamaları ise özellikle zihinsel antrenmanlar aracılığı ile sporcuların beceri öğrenmelerini arttırıcı uygulamalar olarak ele alınmaktadır. Son uygulama alanında performansa engel olan psişik öğelerin ortadan kaldırılması uygulamaları bulunmaktadır. Bu başlık altında, müsabaka kaygısı, müsabaka stresi, gerginlik, heyecan, yoğun antrenman, tükenmişlik gibi durumlar ile başa çıkma ve otomatik canlılık düzeyinin ayarlanması çalışmaları yer almaktadır.

Uygulama alanları ve spor psikoloğunun üstlenmesi gereken rollere yukarıda değinildi. Bunların yerine getirilebilmesi için spor psikoloğunun eğitiminin ne olması gerektiği üzerinde de durulmalıdır.

Spor Psikoloğunun Eğitimi
Spor psikoloğu üç uygulama alanında üç farklı rolü yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu rol ve uygulama içinde hem sporun hem de psikolojinin iyi bilinmesi gereği ortaya çıkmaktadır. USOK, Clarke ve Heyman spor psikoloğunun psikoloji eğitimi almış olmasının ve bunun bir zorunluk olarak düşünülmesinin gerektiğini, ama spor ve egzersiz alanından gelen uygulamacıların da isterlerse psikoloji ile ilgili bir eğitim alarak bunu yürütebileceklerini belirtmişlerdir. Fakat Anshel spor psikoloğunun kesinlikle klinik psikoloji eğitimli olması gerektiğini belirtmektedir. Anshel?e yanıt olarak Zaichkowsky ve Perna, spor psikolojisi için klinik eğitime gerek olmadığını spor bilimlerini biliyor ve insan davranışlarını anlayabiliyor olmanın yeterli olduğunu, bunun için de sonradan eğitimle psikolojinin kuram ve ilkelerinin öğrenilebileceğini belirtmişlerdir. Anshel bunu yeniden yanıtlayarak spor psikologlarının psikolojik danışmanlık görevi üstlendiklerini, uygulamacı olabilmek için bu alana ilişkin yeterince bilgi birikimine gerek olduğunu, psikolojide klinik uygulamaların ya da psikolojik danışmanlığın usta çırak ilişkisi yolu ile kazanıldığını bu nedenle de sadece psikolojinin kuram ve ilkelerini bilmenin bunu sağlayamayacağını belirtmiştir.

Klinik kökenli bir uygulamacı olan May, psikoloji kökenli olan uygulamacıların spor ve egzersiz bilimlerine ilişkin eğitim, spor ve egzersiz bilimlerinden gelenlerin klinik ve psikolojik danışmanlık eğitimi, psikiyatri kökenli olanların da spor ve egzersiz eğitimi almaları gerektiğini belirtmektedir. Bu yaklaşım biçiminde verilecek eğitim, lisans düzeyinde bir eğitimi değil, lisansüstü ve doktora eğitimini içermektedir. Bu çerçevede spor psikoloğunun eğitimi için A.A.A.S.P. – The Association for the Advancement of Applied Sport Psychology- şu öneride bulunmaktadır: Spor psikolojisi içinde klinik ya da psikolojik danışmanlık, sosyal psikoloji, psikofizyoloji, deneysel psikoloji, gelişim psikolojisi, kişilik psikolojisi, bilişsel psikoloji ve psikopataloji gibi psikoloji alanlarına gereksinim vardır. Spor ve egzersiz için de biyomekanik, antrenman, hareket bilimi, egzersiz fizyolojisi, spor tıbbı, spor pedagojisi, spor sosyolojisi, motor öğrenme ve motor gelişim alanlarının bilinmesine gereksinim vardır.

Spor psikolojisi bu şekli ile ele alındığında 1960-1970 yıllarının sosyal psikoloji alanını anımsatmaktadır. Bu alanda da toplum bilimciler ve psikologlar farklı tanımlar ortaya koymuşlardır. Sosyal psikolojide psikolojinin geleneksel yapısı açısından bakıldığında birey temel alınırken, toplumbilimsel köken ve toplumbilimsel gelenekler açısından grup ve toplumsal değişkenler vurgulanmaktadır. Son yıllarda bir uzlaşma olmuşsa da toplumdaki insanların doğası hakkında tamamen farklı sayıltıların ve derin ayrılıkların varlığını koruyacağı belirtilmektedir. Spor psikolojisi bu bağlamda daha genç bir alan olarak ele alınmalı ve şu anda yaşadığı çalkantılar doğal görülmelidir.

Spor psikolojisinde henüz kendine özgü kuramlar yaratılamamıştır. Kuramlarının önemli bir bölümü psikolojinin alt alanlarının geliştirdiği kuramların ödünç kullanımı olarak görülmektedir. Bu çerçevede spor psikolojisinin daha derinlemesine yapılan, kurama yönelik ve deneysel çalışmalara gereksinimi vardır.

Spor psikolojisindeki ilk araştırmalar 1897 yılında Norman Triplett tarafından yapılan çalışma ile başlamıştır. Bu çalışma aynı zamanda sosyal psikolojinin ilk deneysel çalışmaları arasında da kabul edilmektedir. Triplett bu çalışmada düşük performans gösteren bisikletçileri araştırmıştır. Diğer yarışmacıların varlığının, performansı kolaylaştırıcı ya da engelleyici etki yaptığını saptamıştır. Spor psikolojisinin asıl çalışmaları 1910-1925 yılları arasında Coleman Griffit tarafından yapılmıştır. İlk spor psikolojisi laboratuvarının kurulması ve ilk lisansüstü eğitim de bu dönemde başlamıştır. 1960?lı yıllara değin spor psikolojisi daha çok motor öğrenme, kişilik ve psikomotor yeteneğin doğası üzerinde yoğunlaşmıştır. 1965 yılında yapılan Uluslararası Spor Psikolojisi Kongresi ile tüm dünya ülkelerindeki birikimlerin tartışılmasına ve deneyim aktarımına olanak sağlanmıştır.

Şu andaki konumu ile spor psikolojisi farklı kökenlerden gelen bilim uygulamacılarının çalıştığı bir alan görünümü çizmektedir. Gerek ABD?de gerek Avrupa?da spor psikolojisine özgü kuruluşlar ve birlikler oluşmuş görünmektedir. Uluslararası Spor Psikologları Birliği (ISSP), Kuzey Amerika Spor Psikolojisi ve Fiziksel Etkinlikler Birliği (NASPSPA), Kanada Spor Psikolojisi ve Psikomotor Öğrenme Topluluğu (CSPLSP), Avrupa Spor Psikologları Federasyonu (FEPSAK) gibi spor psikolojisi toplulukları doğmuştur. Ama tüm ABD psikologlarını şemsiyesi altında toparlayan APA (American Psychological Association) 1986 yılında 47. bölümü olarak egzersiz ve spor psikolojisini kabul etmiştir (APA, 1996).

Ülkemizde henüz gerçek anlamda spor psikolojisi eğitimi veren bir birim bulunmamaktadır. Mantar hızı ile büyüyen beden eğitimi ve spor bölümleri bu alanda yetersiz kalmakta ve yanlış yönlendirilmektedir.

Dr. Ziya Koruç

Bir Cevap Yazın